SORU
İslam'da çevre ve komşuluk konusunda bilgi verir misiniz?
CEVAP
Komşu: Aynı mahalle veya çevrede yaşayan insanların birbirlerine göre
aldıkları ad.
Türkçe'de yaygın şekliyle fiziki olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde
yaşayanlara komşu denir. Yakınlık veya bitişik olma ev bakımından, iş yeri,
arazi veya şehir itibariyle de olabilir. Dilimizdeki iş yeri komşusu, arazi
komşusu, komşu köy, komşu kaza, vilâyet tâbirleri bunu ifade eder.
Araplar komşuya "car" derler. "câr" evi diğerinin evine bitişik (mücâvir)
olan, birbirini himaye eden, koruyan, birinin yardımına ve imdadına koşan
anlamlarına gelir.[1>
Köyde, kentte, tarlada, bahçede birbirine komşu olan insanların ve özellikle
Müslümanların huzur içinde yaşamaları için gerekli şartlardan biri de beşeri
şartlardan biri de beşerî münasebetlerini iyi düzeyde tutmalarıdır. Bu sebeple
yüce dinimiz komşuluk hakkına büyük önem vermiştir.[2>
Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimâî bir
müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir.
İnsan sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tek başına yaşayamayacağına göre
etrafında komşuların olması kaçınılmazdır.[3>
Allahü Teâlâ, yakınımız olsun olmasın bütün komşularımıza iyi davranmamızı,
iyilik etmemizi emreder:
"Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya,
akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinin mâlik olduğu kimselere (kölelerinize)
iyilik edin. Allah (C.C.) kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi
sevmez."[4>
Aileden sonra hukukuna en çok riayet etmemiz gerekenler, yan yana bir arada
yaşadığımız komşularımızdır. Komşu hakkı, dinimizde çok önemli bir yer tutar.
Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi geçinmek ve yardımlaşmak
şarttır.
Akşam-sabah yüz yüze geldiğimiz, her zaman görüştüğümüz insanlar,
komşularımız sayılır.
Büyük müfessir İmam Kurtûbî bu ayetin tefsirinde:
"Görmüyor musun? Allah ana babaya ve akrabaya iyilikten sonra komşuları
zikretmiş ve haklarına riâyet edilmesini emretmiştir" diyerek konunun önemine
dikkat çekmiştir.[5>
Nisâ suresinin 36. ayetinde, yakın komşu ve uzak komşu olarak iki kelime
geçmektedir.
Değişik ölçülere göre komşu sınıflamaları yapılır. Bunlardan evleri yahut
evlerine giriş kapıları birbirine bitişik olanlara "kapı komşusu" adı
verilir.
Yakın komşu: Akraba veya evleri birbirine yakın olanlara "yakın komşu"
denir.
Uzak komşu: Evleri birbirine pek yakın veya akraba olmayan, yahut gayr-i
müslim (yahudi, hıristiyan) olanlara da "uzak komşu" denir.
Burada zikredilen yakınlık-uzaklık meselesinde tam bir açıklık yoktur. Kapı
komşusu dışında olanlar veya akraba haricindekiler yakın komşu mu, uzak komşu mu
kabul edilecektir? Ne kadar yakınlık, ne kadar uzaklık bu hususta ölçü olarak
alınacaktır? Rivayete göre Hz. Aişe (R.Anhâ) bunun her taraftan kırk evlik bir
mesafe olduğunu ve bunlar arasında komşuluk hukukunun olacağını söylemiş, Hz.
Ali (R.A.) de, bir kimsenin sesinin duyulabileceği yere kadar olan mesafe içinde
kalanların komşu sayıldığını ifade etmiştir.[6>
KOMŞULAR ÜÇ GRUBA AYRILIR:
Hz. Peygamber (S.A.V.)'in yaptığı bir sınıflamaya göre hakları yönünden
komşular üç gruba ayrılır:
1. Üç hakka sahip komşular: Bunlar hem akraba, hem müslüman olanlardır.
Bunların komşu, akraba ve müslüman olmaktan doğan üç çeşit hakları vardır.
2. İki hakka sahip komşular: Akraba dışındaki müslüman komşular. Bunların
komşu ve müslüman olmaktan ileri gelen iki çeşit komşuluk hakları vardır.
3. Bir hakka sahip komşular: Akraba ve müslüman olmayanlardır. Bunlar, akraba
olmayan ehl-i kitap (yahudi, hıristiyan) veya müşrik komşulardır. Bunların
sadece komşu olmalarından kaynaklanan bir tür hakları bulunur.[7>
Kısaca belirtmek gerekirse, komşu tabirine, müslüman, yahudi, hıristiyan,
kâfir, âbid-fâsık, dost-düşman, mukim-misafir, zararlı-zararsız, yakın-uzak
istisnasız bütün komşular dahildir.
Kelimenin Arapça karşılığından da açıkça anlaşılacağı gibi, "birbirine yakın,
bitişik (mücâvir) olma"nın getirdiği bir takım sosyal vecibeler ve ilişkiler
düzeni vardır. Bunlara genel ifadesiyle "komşuluk" denir.
Komşuluk ilişki ve vecibeleri, küçük yerleşim bölgelerinde (köy, kasaba vb.)
sosyal dayanışma ve bütünleşme açısından çok önemlidir ve titizlikle korunmaya
çalışılır. Eskilerin "ev alma, komşu al" sözü de bu hassasiyetin bir ifadesi
sayılır.
Gerçekten kapalı cemaat arz eden ve şehirleşmenin az olduğu yörelerde
komşular birbirlerini ziyarete giderler, yardımlaşırlar, korurlar.
Halk arasında komşu olmadıkları halde bir eve sık sık ziyaret yapan kimseye
"komşu kapısına çevirdi" denmesi sözü edilen ilişkiler ağının yoğunluğunu
gösterdiği gibi, "komşuda pişer, bize de düşer", "komşu ekmeği komşuya borçtur"
tarzındaki atasözleri de aynı ilişkiler yapısının mahiyetini tüm açıklığıyla
ortaya koyar.[8>
HADİS-İ ŞERİFLERDE KOMŞULUK
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Ebu Hureyre (R.A.)'den rivayet edilen bir
hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"-Vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min
değildir."
- Kim Ya Rasulallah? diye sorduklarında, Peygamberimiz şöyle buyurdu:
- Komşusu, belâlarından emin olmayan kimse (mü'min değildir)."[9>
Hadiste, "mü'min değildir" sözü olgun, kâmil mü'min değildir" anlamındadır.
Zira bu hareket ebedî cehennemde bırakacak imansızlık hareketi değildir. Diğer
bir ifade ile bu hareket olgun mü'min olmak için gerekli, fakat iman etmiş olmak
için şart değildir.
Müslim'in naklettiği diğer bir rivayette hadis şöyledir:
"Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez."[10>
Hadiste geçen "Cennete giremez" ifadesinden de "Kıyamette ilk önce
kurtulmuşlar içinde cennete giremez" şeklinde anlaşılmalıdır. Yani bu
hareketinin cezasını çeker, sonra cennete girer. Şayet komşuya eza etmenin günah
olmadığı görüşünde ise, durumu cehenneme girmeyi zaruri kılmış olur.
Hadisimiz, komşuya eziyetten sakınmayı, onlara kötü hareketlerden kaçınanın
imanının kemâle erdiğini, komşuya verilen zararın Allah'a isyana, onun da
cehennem azabına götüreceğini ifade etmektedir.[11>
İyi Komşularla Beraber Olmak
Allah'ın iyi kullarına ölüm anında şöyle hitap edilir:
"Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak
Rabbine dön. (Sâlih) kullarımın arasına katıl ve (onlarla birlikte) cennetime
gir."[12>
Hz. Ali (R.A.)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Resülullah (S.A.V.) bize ölülerimizi sâlih kimselerin içerisine
defnetmememizi emretti ve kötü komşudan diriler incindiği gibi ölüler de
incinir" buyurdu.[13>
İnsan için hem bu dünyada hem de ahirette iyi kimselerle beraber olmak
mutluluk ve huzur vesilesi olur. Dünyada iyi kimselerle beraber olmak, iyi
komşularla beraber olmak demektir. İyi komşularla beraber olmak, hiç şüphesiz ki
Cenab-ı Hakk'ın insana büyük bir lütfudur. Bu sebeple iyi komşulara sahip olan
kimseler bundan dolayı ayrıca Allah'a hamd etmelidirler. Çünkü huzur ve
saadetimizi sağlayan bir çok şey vardır. Bunlardan biri de iyi komşulardır. İyi
komşularla beraber olan kimse mutlu ve huzurlu olur. Onun içindir ki, Peygamber
Efendimiz (S.A.V.) hadis-i şeriflerinde:
"Ev almadan önce komşunuzu, yola çıkmadan önce arkadaşınızı araştırınız."
buyurmuştur.[14>
Bir atasözümüzde bu hadis-i şerif, "Ev alma, komşu al" şeklinde ifade
edilmiştir. Çünkü komşu evden daha önemlidir. Komşular kötü ise en güzel evde
bile insan rahat edemez, huzuru kaçar. Bu nedenle Peygamber Efendimiz, kötü
komşudan Allah'a sığınmamızı emrederek şöyle buyurmuştur:
"Devamlı ikamet ettiğiniz yerdeki kötü komşudan Allah'a sığınınız. Çünkü
göçebelik anındaki kötü komşu geçicidir" buyurmuştur.[15>
Peygamberimiz, başka bir hadis-i şeriflerinde, insanı mutlu ve huzurlu kılan
üç şeye temas ederek şöyle buyurmuştur:
"İyi komşu, uysal bir binek ve geniş ev, kişinin saadetini sağlayan
unsurlardandır.[16>
Peki, hadis-i şeriflerde methedilerek huzur ve saadetimizin kaynağı olduğu
belirtilen iyi komşu kimdir? İster istemez insanın aklına böyle bir soru
gelmektedir. Buna şöyle cevap verebiliriz:
"Komşuların birbiri üzerinde komşuluk hak ve hukuku vardır. İyi komşu, bu hak
ve hukuka riayet eden ve komşularına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine
getirendir. Peygamber Efendimiz bu hususa temas eden hadis-i şeriflerinde
de:
"Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en hayırlı olandır.
Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu için en hayırlı olanıdır."
buyurmuştur.[17>
Komşu Hakkı
Yüce dinimiz İslamiyet'e göre komşunun komşu üzerinde hakları vardır. Buna
komşuluk hakkı diyoruz. Dinimiz komşuluk hakkı üzerinde çok durmuştur. Hz. Aişe
R. Anha'dan rivayet edilen hadis-i şerifte Rasülullah (S.A.V.):
"Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu
komşuya vâris kılacak zannettim."[18>
Demek ki, komşu hakkı o kadar büyük ki, Cebrâil (a.s.) defalarca Peygamber
Efendimiz'e gelip komşu hakkının öneminden bahsetmiştir.
Hadisteki, "Komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim" ifadesi komşunu
komşusu üzerindeki hakkını açıklamak için getirilmiştir. Çünkü İslam'ın ilk
yıllarında kardeşlik ahdi de mirasçı olmayı gerektiriyordu. Sonraları bu
kaldırılarak mirasın sebepleri olarak, soy yakınlığı, nikâhtan dolayı yakınlık
ve velâ akdi yürürlükte bırakılmıştır.
Hadis, komşu hakkının yüceliğine, onunla yardımlaşma ve güzelce ikramda
bulunmanın gerekliliğine, komşuya zarar vermemeye, hastalanınca ziyaret etmeye,
sevinçli ve kederli günlerinde yanlarında bulunmaya işaret
etmektedir.[19>
Komşular Arasında Yardımlaşma
Yüce dinimiz İslamiyet kadar yardımlaşmaya önem veren hiçbir din ve nizam
yoktur. Dinimiz genel olarak hayatın her safhasında yardımlaşmayı emretmiş, öyle
ki zenginlerin mallarında fakirlerin hakkının olduğunu belirtmiştir.[20>
Komşular arasında yardımlaşma daha da önemlidir. İnsanın başı darda kaldığı
zaman ilk olarak müracaat edecek olduğu kimse hiç şüphesiz ki komşusudur. Hiç
kimse benim her şeyim var, komşuma muhtaç değilim, diyemez. Mutlaka komşusunun
maddî-manevî yardımına ihtiyacı olur.
"Komşu komşunun külüne muhtaçtır" derdi atalarımız. Alacakları evden önce
komşuyu düşünür, arar soruştururlardı. Çünkü komşuluk bağları samimi ifadesini
onlarda bulmuştu. Yeyip içtikleri ayrı gitmezdi aralarında. Onlarla paylaşılırdı
en güzel ve samimi sohbet ortamları, dertler, sevinçler hep beraber yaşanırdı.
Sıkıntı ve keder, bu samimi atmosferde bir bir kayboluverirdi. Ne var ki zaman,
mazimize ait birçok güzel hasletimizi aldı götürdü aramızdan. Müstakil evlerin
yerlerini dev apartmanlara bırakması, birçok insanın "birbirine katlanmak
zorunda olduğu" bir yaşam tarzına dönüşmesi ve sosyal hayatın şahısları içine
çekerek; okul, iş, çarşı derken, bir sürü meşguliyet içinde komşular da,
komşuluklar da unutulup gitti. Aynı apartmanı paylaşmamıza rağmen ne alt, ne
üst, ne de yan kapı komşumuzun kim olduğunu bile bilemez olduk. Rastlantılar
sonucu sadece bir "merhaba" dan ibaret aramızdaki bağlar. Herkes kendi içinde,
kendi derdiyle muzdarip, kendi sevinciyle mesrur. Oysa bu ne inancımıza ne de
örfümüze uymakta.[21>
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
"Yanı başınızdaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü'min
değildir."[22>
Sosyal duyarlık konusunu çarpıcı biçimde gözler önüne seren hadisimizin
mesajı, pek tabii olarak, sadece hâne komşularına yönelik değildir.
Öte yandan hadisimizdeki "aç olan komşu"nun mutlak olarak zikredilmiş olması,
"müslüman komşu" gibi bir tahsise ve tavsife gidilmemiş bulunması, olgun
müslümanın duyarlık alanını iman sınırının ötesine taşımaktadır. Hangi dinden ve
inançtan olursa olsun, "aç olan komşu"nun sırf komşuluk hukuku gereği olarak
ilgi duyması, ihtiyacının giderilmesi hedef olarak gösterilmiş
olmaktadır.[23>
BİR OLAY
Vali iken kendisine bir köşk yaptırıp, çarşının gürültüsünden kurtulmak
isteyen Sa'd b. Ebî Vakkas'ı teftiş için Hz. Ömer (R.A.), Muhammed b. Mesleme'yi
azıksız olarak Kûfe'ye gönderdi. On dokuz günlük bir yolculuktan sonra Medine'ye
dönen Muhammed b. Mesleme, kendisini niçin azık vermeden yola çıkardığını Hz.
Ömer (R.A.)'den sordu:
Medine'deki müslümanlar açlıktan kırılmak üzereyken sana bir şeyler verip de
nimeti sen, vebâlini de ben yükleneyim istemedim. Zira ben, Peygamber (S.A.V.)'i
şöyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım:
"Komşusu açken mü'minin tok dolaşması yakışık almaz."[24>
Bu olaydan da anlaşıldığı gibi küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak, bunu
da en yakın komşusundan başlatmak her olgun ve imkânı olan mü'minin temel
görevidir. İman olgunluğunun alâmetidir.
Ne zaman sosyal duyarlık ve yardımlaşma üzerinde durulacak olsa, hadisimiz
mutlaka hatırlanır. Hadisin bir rivayeti;
"Aç olarak geceleyenin aç olduğunu bilmesi halinde"[25> yardımcı olmayan
müslümanın iyi bir müslüman olmadığını bildirmektedir. Bile bile ilgisiz kalmayı
ve duyarsız davranmayı olgun mü'min olmanın delili saymaktadır.
Yardımda bulunmak bir başlangıç değil, bir neticedir. Yardım yapma duygusu ve
duyarlılığı ise, o yardımın gerçek âmili ve öncüsüdür. O halde yardımın bizzat
kendisinden önce" yardım duygusunun" gönüllerde yer etmiş olması esastır. İmkânı
olduğu halde çevresine yararlı olamayanlar, bu duyguyu gönüllerine
yerleştirmemiş olanlardır. Çevresine sıcak bakmanın zevkini
tadamayanlardır.[26>
Yardım, her şeyden önce bir duygu ise; onun iman ile ilgisi de pek açık ve
köklüdür. Zira insan hareketlerini yönlendiren en müessir güç, imandır, iç
yöneliştir. O halde çevreye karşı duyarsızlık ve yardımsızlık pek tabii olarak
imanın olgunluk derecesiyle alakalı olacaktır. Bu sebeple hadisimizdeki "mü'min
değildir" hükmü, "yapması gerekenleri icrâya sevk edecek derecede ve olgun bir
imana sahip değildir" anlamındadır. Gerçeğin tâ kendisidir. Özellikle "kendi
aralarında yumuşak, merhametli, şefkatli"[27> olmaları gereken müslümanların,
hemen yanı başlarındaki komşularına karşı ilgisizliği elbette imanıyla
irtibatlandırılacak bir göstergedir. İşte hadisimiz de bunu yapmakta, bu gerçeğe
dikkatlerimizi çekmektedir.[28>
Unutulmamalıdır ki, bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber Efendimiz, "hangi
mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle Allah'ın korumasından düşer."[29>
Buyurmuştur. İbn Hazm da aynı delilleri değerlendirerek "bir beldede bir kişi
açlıktan ölecek olursa, o belde halkının tümü ölenin katili sayılır ve ölenin
diyeti onlardan tahsil edilir.[30>
Ve bazı neticeler:
Hadisimizin şu neticenin çıkarılması mümkün gözükmektedir.
1. Zengin komşuya komşularını aç bırakması haramdır.
2. Onların aylıklarını giderecek kadar yedirmek ve çıplak iseler giydirmek
vaciptir.
3. Servette zekâttan başka mükellefiyetler de bulunmaktadır.
4. Senelik zekâtını başka mükellefiyetten kurtulamazlar. Duruma göre başka
birçok görevleri daha vardır. Aksi halde kenz yasağıyla ilgili ayetteki tehdide
muhatap olurlar.
5. Gerçek ve olgun mü'minler çevrelerine karşı ilgisizliğe ve duyarsızlığa
düşmezler. Muhtaç kimselerin ihtiyacını karşılamak imanın kemâline
işaretttir.[31>
İyi Komşuluğun Prensipleri
1. Kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri komşularımız için de istemek:
Rasülullah (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki bir kul kendisi için
istediğini komşusu için de ve yahut din kardeşi için de istemedikçe hakkıyla
iman etmiş olamaz.[32>
Bir arada ve yan yana yaşamak durumunda olan ev veya iş komşuları hemen hemen
her gün karşılaşırlar, hatta günde birkaç defa yüz yüze gelebilirler. Özellikle
apartman dairelerinde, iş hanlarında ve benzeri yerlerde bir arada oturanlar
arasındaki münasebetler, ayrı ayrı binalarda ikamet eden komşularınkinden çok
farklıdır. Şu veya bu şekilde komşu olanların karşılıklı sevgi, saygı, güven,
iyi duygu ve temiz düşünce içinde olmaları için birbirlerinin haklarına riâyet
etmeleri, eziyet verici veya rahatsız edici hal ve hareketlerden sakınmaları
gerekir. Ancak bu takdirde huzurlu olunur. Aksi takdirde huzurun devamı
beklenemez.[33>
Ebu Zerr'den (R.A.) Resulullah'ın (S.A.V.) şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir:
"Ey Ebu Zerr! Çorba yaptığın zaman suyunu çok koy, fazlası ile de komşularını
gözet."[34>
Yine Müslim'in Ebu Zerr'den (R.A.) naklettiği bir başka rivayette ise:
"Dostum Resulullah (S.A.V.) bana:
- Çorba yaptığın zaman suyunu bol koy. Sonra da komşularının haline bak.
Muhtaç olanlara çorbadan bir miktar götürerek iyiliğin dokunsun." diye tavsiyede
bulundu.[35>
Hadisteki " Feksür mâehâ" emri mendup ifade eder.
2. Komşularımızı İncitmemeye Özen Göstermek
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse komşusunu incitmesin. Allah'a ve
ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe
inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun.[36>
Ebu Hureyre (R.A.)'den rivayet edildiğine göre sahabilerden biri:
- "Ya Rasülullah! Falan kadının nâfile olarak çok namaz kıldığından, çok
nâfile oruç tuttuğundan ve çok sadaka verdiğinden bahsediliyor, şu var ki
diliyle komşularını incitiyor" dedi. Peygamber Efendimiz:
- O kadın cehennemliktir, buyurdu. Sahabi:
- Ya Rasülullah! Falan kadının da nâfile olarak az namaz kıldığından, az
nâfile oruç tuttuğundan ve az sadaka verdiğinden bahsediliyor, şu kadar var ki,
diliyle komşularını incitmiyor" dedi. Peygamber Efendimiz:
- O, cennettedir" buyurdu.[37>
Allah Rasülüne bazen sahabilerden biri gelir ve:
- Ey Allah'ın Rasülü! Bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığım zaman
cennete gireyim? derdi.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de gelen kimsenin durumunu göz önüne alarak ona
bir şey emrederdi. Ebu Hureyre (R.A.)'den rivayet edildiğine göre yine bir defa
sahabilerden biri Peygamber Efendimize gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu.
Peygamber Efendimiz de kendisine kısaca:
- "İyi ol" buyurmuştu. Sahabi:
- Ya Rasülallah! İyi olduğumu nasıl bileceğim? deyince, Efendimiz şu cevabı
vermişti:
- Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu söylerlerse, sen iyi bir
kimsesin, yok, eğer kötü olduğunu söylerlerse o zaman sen kötü bir kimsesin,
demektir.[38>
Demek ki, iyiliğimizin ve kötülüğümüzün ölçüsü yakın çevremiz ve
komşularımızdır. Komşularımız iyi olduğumuzu söylüyorlarsa biz Allah'ın katında
iyiyiz, komşularımız kötü olduğumuzu söylüyorlarsa, Allah katında da kötüyüz,
demektir.
İYİ KOMŞULUK
"İyi komşu nasıl olur? Komşuluk münasebetleri kayboluyor" diye şikâyet
olunuyor." Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri "Marifetnâme" adlı eserinde, İslâm
ahlâk ve yaşayışından çıkardığı "İyi komş
uluk için uyulması gereken şartlar"ı, kırk tane olarak tesbit etmiş. Bunları
bugünkü dile çevirdik ve gördük ki, hiç eskimemişler... Bakınız Hazreti Şeyh ne
diyor:
Ey Aziz, mâlum olsun ki, edep ehli kimseler:
"Komşunun komşularıyla geçiminin edep ve erkânı kırktır" demişlerdir.
1. Kişinin kendi evine bitişik olanlarla, karşısında bulunup da kapıları
görünenlerden kırk eve kadar oturanlar, -zımmî (hıristiyan vatandaş) da olsalar-
komşularıdır. Bunlara, iyilik etmek ve gerçekten akrabalarmış gibi güzel
davranmaktır.
2. Komşunun ev halkına, kötülük etmeyip, onların namusunu korumaktır.
3. Komşuya gelip gidene uzun uzun bakıp, rahatsız etmemektir.
4. Komşusu açken, kendi tok yatmamaktır.
5. Komşuyu el veya diliyle incitmekten sakınmaktır.
6. Komşunun evine, penceresinden, duvarından izinsiz bakmamaktır.
7. Komşularına azdan çoktan ?zımmî de olsa- hediye vermekti...
8. "Komşu çanağı" göndermektir. Yani kokusu duyulacak bir yemek
pişirildiğinde, bitişik komşuya hediye etmektir.
9. Satın aldığı meyveden, rastladığı komşusuna hediye etmektir.
10. Komşuları borç isterse, vermektir.
11. Komşuları muhtaç kaldıysa, ihtiyaçlarını gidermektir.
12. Komşusunu bayramlarda ziyaret etmektir.
13. Komşunun hayvanlarına taş atmamaktır.
14. Komşunun çocuklarını, kendininkilere dövdürüp sövdürmemektir.
15. Komşuların izni olmadan, kendi binasını, onlarınkinden yüksek ve önlerini
kapayacak şekilde yaptırmamaktır.
16. Komşularını, kendi taraflarından, duvara ağaç kakmaktan menetmektir.
17. Komşularına, kendi oluklarının akıntısıyla veya yolunun toprak kazıntısı
ve kar kürün tüsüyle rahatsız vermemektir.
18. Komşuların sırlarını ve ayıplarını soruşturmamaktır.
19. Komşuların hallerini ve işlerini başkalarına söylememektir.
20. Komşularına yolda rastladıkça ilk önce selâm vermektir.
21. Komşularla konuşurken lâfı uzatmayıp, lüzumu kadar konuşmaktır.
22. Komşularından su, tuz ve ateş gibi zarurî maddeleri esirgemeyip
vermektir.
23. Komşuların hediyesini, az da olsa kabul edip, çok bilmektir.
24. Komşuların ayıplarını örtmektir.
25. Komşularına dert ortağı olmaktır.
26. Komşularından izin almadan evini yabancıya satmamaktır.
27. Komşusu bir yerden dönünce ziyaret etmektir.
28. Komşularını kederli günlerinde teselli etmektir.
29. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir.
30. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir.
31. Komşusu bir şey isteyince memnuniyetle vermektir.
32. Komşusu bir kusur işleyince, af ederek, sevgi uyandırmaktır.
33. Komşuları hasta olunca ziyaret etmektir.
34. Komşulardan biri vefat edince, cenazesinde hazır bulunmaktır.
35. Komşuların yetimlerini himâye etmektir.
36. Komşularıyla buluşunca, güleç yüzlü olup, tatlı söz söylemektir.
37. Komşuların kendisine nasıl davranmasını istiyorsa, onlara öyle muamele
etmektir.
38. Başkalarından gelse tahammül edemeyeceği eziyete, komşusundan gelince
tahammül etmektir.
39. Komşulardan kabalık edenlere aldırmamaktır.
40. Komşulardan sert söyleyenlere, mülâyim davranmaktır.[39>
KAYNAKLAR:
[1> İzzet ER, İslam'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, c.3, s.63-64.
[2> Haydar HATİPOĞLU, Diyanet Aylık Dergi, Ekim, 1993, s.2.
[3> Dr. Durak PUSMAZ, "İslam'da Komşuluk İlişkileri", Diyanet Aylık Dergi,
Nisan 1995, Sayı:52, s.23.
[4> Nisa:4/356
[5> Dr. Durak PUSMAZ, a.g.m., s.23.
[6> İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[7> İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[v8> İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[9> Buhari, Edep, 29 (VIII.12).
[10> Müslim, İman, 73.
[11> İhsan ÖZKES, R.Salihin Terceme ve Şerhi, Esra Yayınları, Konya, 1996,
c.2, s.173-174.
[12> Fecr:89/27-30.
[13> Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/72.
[14> Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/178.
[15> Nesâî, İstiâze, 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/344.
16> Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/407-408.
[17> Ahmed, Tirmizi, Hakim (İbn Ömer'den) 250, H.No:151.
[18> Buhari, Edeb,28; Müslim, Birr ve Sıla ve'l-edeb, 140 (2624,2625)
[19> İhsan ÖZKES, a.g.e., c.3, s.172.
[20> Bkz. Zariyat, 56.
[21> Havva ERGENE, İslami Hayat, "Komşuluk İlişkileri", 24.10.1997 tarihli
Zaman Gazetesi.
[22> İbn Ebî Şeybe, Kitâbü'l-İman (neşr: el-bânî) s.33 (Dımaşk. ts, )
Hadisin değişik rivayetleri için bk. El-Bânî, Silsiletü'l-ehâdisis'sahîha, I,
69-71; Hakim ve Beyhaki, 250, H.no:190.
[23> İ. Lütfi ÇAKAN, Hadislerle Gerçekler, Erkam Yayınları, İstanbul,
1990, c.1, s.114-115.
[24> Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/55.
[25> Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, 1/232; Heysemî, Mecmeuzzevâid, 8/167;
el-Bânî, Silsile, a.g.e., 1/70.
[26> İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[27> Fetih 48/29.
[28> İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[29> Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33.
[30> Bk. Seyyid Kutup, İslamiyyeti'l-İslam, s.221.
[31> İ. Lüfti ÇAKAN, a.g.e., c3, s.114-115.
[32> Müslim, İman, 72.
[33> Haydar HATİPOĞLU, "Komşuluk Hakkı" (Hutbe), Diyanet Aylık Dergi, Ekim
1993, s.2
[34> Müslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 142 (2625).
[35> Müslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 143 (2625).
[36> Buhari, Edeb, 31; Müslim, İman, 75.
[37> Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/440. (Kaynağına baktım fakat hadisi
bulamadım.)
[38> Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1/72.
[39> M. Ertuğrul DÜZDAĞ, Müslüman Aile, İz Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul,
1995, s.83-85.
Vehbi AKŞİT, İSLÂM'DA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Sorularla İslamiyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder