Resûl-i Ekrem (s.a.v) istişareye büyük ehemmiyet verirdi. “İş hususunda
onlarla müşavere et.”1 ayeti de bunu emretmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) istişarenin ehemmiyetini şöyle ifade buyurur:
“Biliniz ki, Allah da Resulü de müşavereden müstağnidir. Ancak Allahü Teala
bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse hayırdan
mahrum olmaz, her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz.”
Başka bir hadislerinde, “ İstişare eden bir topluluk işlerinin en doğrusuna
muvaffak olur.” ; bir diğer hadislerinde de “İstişare eden pişman olmaz.”
buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetini istişâreye teşvik etmiş; kendisi de her konuda
onlarla müşavere etmiştir. Meselâ; Bedir Savaşında Mekke müşriklerinin geldiğini
haber alan Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda ne gibi tedbir alınacağı
hususunda Ensar'la müşâvere etmiştir. Ayrıca muharebeden sonra da Bedir esirleri
konusunda, Uhud ve Hendek Gazvelerinde, Hudeybiye'de, Taif Seferinde, ezan
konusunda ve daha birçok meselede ashabıyla istişâre etmiştir. Ebû Hureyre şöyle
buyurmuştur: “Ben Rasûlullah'tan daha çok, istişâre eden kimse görmedim.”
Akıl ve zeka yönüyle insanların en mükemmeli olan Hz. Peygamber (s.a.v)
istişareye bu kadar ehemmiyet verdiği halde, bizim gibi aciz insanların
istişaresiz hareket etmesi ne kadar büyük bir hatadır!
Evet, Hz. Peygamberin (s.a.v) sahabeleri ile yaptığı müşaverede kendi
fikrinin hak olduğunu bildiği halde, çoğunluğun görüşüne tabi olması O’nun
(s.a.v) istişareye vermiş olduğu ehemmiyeti ve istişarenin nasıl olması
gerektiğini ortaya koymaktadır. Nitekim, Uhud savaşından önce Hz. Peygamber
(s.a.v.) savaş hakkında ashabiyle müşavere etmiş, kendi reyi Medine’de kalıp
müşrikleri karşılamak olduğu halde, ekseriyetin isteği üzerine şehir dışında
savaşmıştır.
Nübüvvet gözlüğü ile görüyordu ki, “Hz. Hamza Uhud’da param parça olacak,
onunla beraber yetmiş kadar güzide sahabe bu savaşta şehid olacaklar.” Buna
rağmen “hepsi meşverete, meşveretin hukukuna ve meşveret anlayışına feda olsun”
dercesine ashabının kararına uydu. İşte meşveretin ehemmiyeti!
Diğer bir misal; Hz. Peygamber (s.a.v), Bedir savaşında, kendilerine en yakın
kuyunun başında durdu ve orayı karargah yapmak istedi. Bu sırada Ashab'tan Hubâb
el-Cümuh, Peygamberimize "Yâ Resulullah! Burayı, bir vahiy ile mi seçtin? Yoksa
bu bir görüş, bir harp taktiği midir?" diye sordu.
Resulullah (s.a.v): “Bu bir görüş ve harp taktiğidir.” dedi.
O zaman sahâbi: “O halde Yâ Resulullah! Burası harp için uygun bir yer değil,
orduyu buradan kaldırıp düşmana en yakın kuyuya gidelim. Orada bir havuz yapıp
içine su dolduralım, geride kalan kuyuları da tahrip edelim, düşman istifade
edemesin." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): “Sen güzel bir fikre
işaret ettin.” buyurdu ve sahabinin dediği şekilde hareket etti. Aynı şekilde
Hendek Savaşında da Selman-i Farisi’nin görüşünü benimseyerek, hendek
kazılmasını kabul etmiştir.
Dipnotlar:
1 Ali İmran Suresi 3/159
Yazar: Mehmed Kırkıncı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder