Alçak Gönüllülüğü
İSTEMEZ MİSİN EY ÖMER?
Hz. Ömer (ra), sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an
çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer
köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah
Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında
ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra)’in hıçkırıkları O’nu (asm) uyandırır. Kalkınca
hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları
sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:
“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”
“Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda
yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın
Elçisisin… İzin versen de, biz de seni…”
Maksat anlaşılmıştır, Allah’ın Elçisi (asm), gelecekteki
halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve
“Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret
yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı “(Ankebut,
29/64)
ayetini okuduktan sonra ekler:
“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te
bizim!..”[2]
Kaynak:[1] Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.132.
[2] M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s Sahabe, II/412.
GÖĞSÜNÜ AÇIP
Bedir savaşından önceki saatlerdir… Son bir kez safları kontrol
etmekte, askerine çeki düzen vermektedir. Saftan bir az önde duran
arkadaşlarından Hudayr oğlu Üseyd’i hafifçe göğsünden iterek safa girmesini
ister. Şakacı bir kişi olan Üseyd ise:
“Ey Allah’ın Elçisi” der “canımı acıttın, izin ver, karşılığını
alayım.”Hz. Muhammed (asv) hemen önüne geçerek:
“Buyur, al hakkını” der. Üseyd ise son derece ciddi bir
tavırla:
“Fakat” der “Ey Allah’ın Elçisi, benim göğsüm çıplaktı, sende ise
elbise var ” Hz. Muhammed (asv) gömleğini çözerek:
“Haydi” der “şimdi al hakkını.”
Peygamberini kucaklayarak öpmeye başlayan Hudayr oğlu Üseyd, bir
yandan da
“Ey Allah’ın Elçisi” demektedir. “Anam babam sana feda olsun,
istedim ki, hayatım seni öpmekle son bulsun.”[3]
Kaynak:[3] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, II/492.
HİZMET GÖRDÜRMEYİ SEVMEM
Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir’le beraber mescide gitmektedir.
Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed
(asv) engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir’e hitap eder:
“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet
gördürmeyi sevmem.”[4]
Kaynak:[4] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, III/154.
DAHA GÜÇLÜ DEĞİLSİNİZ
İslam’ın ilk büyük meydan sınavı Bedir’e doğru yol alınmaktadır.
Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed
(asv) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak
vazgeçerler. Sürekli O’nun (asm) binmesini isterler. O ise kabul etmez:
“Siz” der, “benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin
kadar sevap kazanmaya muhtacım.”[5]
Kaynak:[5]M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, III/219.
DOYUNCA HEP AĞLARIM
Hz. Muhammed (asv) ‘in vefatından sonraki yıllardır. Bir akrabası
Hz. Ayşe (r.anha)’yi ziyaret eder. Hz. Ayşe (r.anha) onun için bir sofra
kurdurtur. Ve sonra dayanamayıp ağlamaya başlar. Akraba sebebini sorar. Hz. Ayşe
(r.anha):
“Ben doyuncaya kadar her yemek yiyişim de ağlarım,” der. Akraba
daha da meraklanıp, sorar:
“Niçin?”
“Çünkü Allah’ın Elçisi bütün ömrü boyunca doyuncaya kadar hiç
yemedi. Sıkıntı içerisindeydi. Bir günde iki öğün yemedi. Ekmek yediği zaman
hurma yemedi, hurma yediği zaman ekmek yemedi. Sürekli başkalarını kendine
tercih ettiği için hep böyle yaşadı. Şimdi ise insanlar yediklerini eritmek için
ilaç kullanıyor. Hz. Muhammed (asv) bütün ömrü boyunca kızartılmış bir koyunu
hiç görmemiştir.”[6]
Kaynak:[6]M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, I/381.
HERKESTE BİR O’NDA İKİ
Mekkeli düşmanları yanlarına aldıkları bazı çöl kabileleriyle
birlikte on bin kişilik bir ordu düzüp, Medine üzerine yürürler. Müslüman
mücahitlerin sayısı ancak üç bin kişidir. Şehirde kalıp, savunma savaşı yapmaya
karar verirler. Medine’nin etrafına büyük bir hendek kazılmaya başlanır. Hz.
Muhammed (asv) kazılan toprağın hendek dışına taşınması işinde çalışmaktadır.
Görgü tanığı bir arkadaşının anlatımıyla toz-toprak O’nun (asm) göğüs ve karın
derisini örtmüş durumdadır.
Üç gün süren hendek kazımının en zor tarafı, aynı günlerde bütün
şiddetiyle devam eden açlık ve kıtlıktır. Arkadaşları, çalışırken, açlıktan
düşüp bayılmamak için karınlarına taş bağlamışlardır. Bir ara karşısına
dizilirler. Ahirette kendilerinin bu fedakârlıklarına şahitlik etmesini
isterler… Ve elbiselerini sıyırıp, taşları gösterirler. O sadece tebessüm eder.
Sonra da kendi elbisesini sıyırır… Hz. Muhammed (asv) ‘in karnında iki taş
birden bağlıdır.[7]
[7]Ebu’ş Şeyh el İsbehani, Hz. Muhammed (asv) ’in Edeb ve Ahlakı,
s.58/236.
BEN DE ODUN TOPLAYAYIM
Bir yolculuktadırlar… Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her
biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (asv) ‘ de:
“Ben de ateş için odun toplayayım.”der. Arkadaşları önüne geçmek
isterler:
“Ey Allah’ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz.” Hz.
Muhammed (asv) bütün ciddiyetiyle cevaplar:
“Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir
topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah’ta
sevmez.”Ve odunları toplamaya koyulur.[8]
Kaynak:[8]Afzolur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I/63.
SESSİZCE YATAĞINA UZANIR
Medine’de Hicret’i takip eden ilk günlerdir. Medineli
Müslümanlar, bütün maddi varlıklarını Mekke’de bırakıp gelen kardeşleriyle her
şeylerini paylaşırlar. Her eve on tane misafir düşmüştür. Hz. Muhammed (asv) de
bu evlerden birini başka muhacir arkadaşlarıyla paylaşır. Onlardan biri olan
Esved oğlu Mikdad anlatmaktadır:
“Evde, sütleri ile evin geçiminin sağlandığı bir kaç keçi vardır.
Keçiler sağıldığında herkes kendi payına düşen sütü içer… Hz. Muhammed (asv) ‘in
payı kasede kalırdı. Bir gece Hz. Muhammed (asv) eve geç geldi. Herkes kendi
payını içerek, yatmıştı. O kâseyi boş buldu, ama sesini çıkarmadı. Sadece şöyle
dua etti.”
“Ey bugün beni doyuran Allah’ım, onları da doyur!”
Daha sonra uyanan Mikdad peygamberinin açlığını gidermek için
keçilerden birini kesip, pişirmeye davranır. Hz. Muhammed (asv) izin vermez.
Onun yerine ikinci kez sağılan keçiden çıkan bir kaç damla sütü içer ve sessizce
yatağına uzanır.[9]
Kaynak:[9]Afzolur Rahman, Siret Ansiklopedisi, III/188.
BEN KRAL DEĞİLİM
Ebu Hüreyre ile birlikte, çarşıya alışverişe çıkmışlardır. Alış
verişi bitirdikten sonra satıcıya tartması için para yerine kullanılan gümüş
parçalarını uzatır ve:
“Dikkatli ol, ağırca tart.” der. Şaşırarak hiç bir müşterisinden
böyle bir teklif duymadığını söyleyen satıcıya Ebu Hüreyre karşısındakinin
peygamber olduğunu bildirir… Satıcı derhal Hz. Muhammed (asv) ‘in ellerine
kapanarak öpmek ister… O izin vermez.
“Bunu İranlılar krallarına karşı yaparlar. Ben kral değilim,
içinizden bir insanım…”
Eve dönüş sırasında Ebu Hüreyre yükünü taşımaya yardımcı olmak
ister. Ona da izin vermez.
“Kişi, eşyasını, taşıyabiliyorsa, sadece kendi
taşımalıdır.”[10]
Kaynak:[10]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/156, 157; Kadı İyaz,
a.g.e. s.132.
ANCAK ALLAH İÇİN
Arkadaşları, O yanlarına her girdiğinde hızla ayağa
kalkmaktadırlar. En sonunda bir gün dayanamaz:
“İranlıların birbirlerini büyük görerek ayağa kalktıkları gibi
siz de bana ayağa kalkmayın. Çünkü ben, bir kulun yemek yediği gibi yemek yiyen,
bir kulun oturduğu gibi oturan bir kulum.”
Bunun benzeri başka bir olayda ise uyarısına şu eklemeyi de
yapar:
“Hiç kimse için kalkılmaz. Ancak, Allah için ayakta durulur.”
Bundan sonra arkadaşları O (asm) içeri her girdiğinde kendilerini
zorla tutarlar ayağa kalkmaz, oturmaya devam ederler.[11]
[11]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/68; Kadı İyaz. a.g.e.,
s.129.
ÜÇ GÜNDÜR AÇIM
Üç gündür hiçbir şey yiyememiştir… Kızı Fatma (r.anha)’ya giderek
evinde yiyecek bir şeyler olup olmadığını sorar:
“Kızım! Sende yiyecek bir şey yok mudur? Ben çok açım.”
Fatma (r.anha):
“Canım sana feda olsun babacığım! Yemin ederim ki bende de size
yedirecek bir şey yoktur.”diye cevaplar.
Bu sırada peygamberliğinin yanı sıra bir devletin de başkanıdır…
Başka bir gün kızı Fatma (r.anah) yeni pişirdiği arpa ekmeğinden bir parça da
peygamber babasına götürür. Hz. Muhammed (asv) kızına:
“Vallahi kızım, üç gündür baban bir şey yememiştir.”der. Bu
sırada da devlet başkanıdır.[12]
Kaynak:[12]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., I/383 ve IV/482.
HİÇBİR GÖSTERİŞ
Veda haccını yapmaktadır… Etrafını yüz bin Müslüman çevirmiş
maddi egemenliği ise bütün Arap yarımadasınca kabul edilmiştir. Savaşlardan
kendi hissesine düşen paydan, bu hac sırasında yüz deve kestirir ve etlerini
yoksul Müslümanlar arasında paylaştırır. Hayatının, zaferinin ve
peygamberliğinin sonuna ve zirvesine ulaştığı, adeta bir zafer finali gibi de
görülmesi mümkün olan bu haccı yaparken, bindiği devesine ise topu topu dört
gümüşlük basit bir kadife parçasını şilte niyetine sermiş, onun üzerinde
oturmaktadır. Ve Veda haccını bitirirken ellerini açarak dua eder:
“Allah’ım, bunu, içinde hiçbir gösteriş ve ‘desinler’ kastı
bulunmayan bir hac olarak kabul buyur.”[13]
Kaynak:[13]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/15; Kadı iyaz.
a.g.e., s.130.
BİR KERE DAHA
Medine’de çıplak bir merkebin sırtında yol almaktadır.
Arkadaşlarından Ebu Hureyre’ye rastlar.
“Seni de merkebe bindireyim mi?” diye sorar.
“Olur ey Allah’ın Elçisi.” deyince:
“Bin.”der.
Ebu Hüreyre sıçrar, fakat binmeye güç yetiremeyince Hz. Muhammed
(asv) ‘e tutunmak ister ve ikisi beraber yere yuvarlanırlar. Tekrar merkebin
üzerine binen Hz. Muhammed (asv), Ebu Hureyre’ye:
“Bir daha dene.”der.
Fakat ikinci denemede başarısız olur ve yine beraberce toprağa
yuvarlanırlar. Hz. Muhammed (asv) bir kez daha merkebe biner ve en küçük bir
kızgınlık eseri göstermeden, Ebu Hureyre’ye:
“Haydi, bir kere daha…”der..[15]
Kaynak:15]İmam-ı Kastalani.Mevâhib-ı Leduniye, s.331.
HABBAB DÖNENE KADAR
Eret oğlu Habbab Mekke’den hicret etmiş, ilk Müslümanlardan,
azatlı bir köledir. Yani toplumun en alt kategorisinde kabul edilen insanlardan…
Medine’de Hz. Muhammed (asv) tarafından uzun sürecek bir göreve gönderilir.
Tekrar evine dönüp, günlük işlerinin başına dönünceye kadar ise o işleri her gün
Eret oğlu Habbab’ın evinde bizzat Hz. Muhammed (asv) görür. Evin kadınları süt
sağmasını bilmedikleri için sığır ve keçileri her gün Hz. Muhammed (asv)
tarafından sağılır. Ailenin, erkeğin yokluğundan etkilenmesine izin
vermez.[16]
Kaynak:[16]Afzolur Rahman, a.g.e., I/66.
ONLARIN ARASINDA BULUNACAĞIM
Yeni Müslüman olmuş ve görgü, nezaket kurallarından habersiz
göçebe Arapların kendisini rahatsız etmeleri, amcası Hz. Abbas için ciddi bir
üzüntü konusu olmaktadır. Bir gün yine böyle bir grup tarafından çevrelenmiş,
tozun toprağın üzerinde ve kızgın güneşin altında yeğenini gören amca
dayanamayıp, der:
“Ey Allah’ın Elçisi! Bari sana bir çardak yapsak da hiç olmazsa
güneşten korunsan! Müslümanların dertlerini orada dinlesen.”
O cevap verir:
“Hayır. Allah beni kendi katına alıncaya kadar, ben onların
arasında bulunacağım. Ökçeme basmalarına, elbisemi çekiştirmelerine ses
çıkarmayacağım.”[17]
Kaynak:17]İbrahim Refik, a.g.e., s.109.
ALLAH YOLUNDA
Cebel oğlu Muaz’ı Yemen’e vali atamış, uğurlamaktadır. Kendinin
at üstünde, Hz. Muhammed (asv) ‘in ise yaya olmasından utanan Muaz:
“Ey Allah’ın Elçisi! İzin verirsen ben de inip, seninle beraber
yürüyeyim.”der.
Teklif kabul edilmez.
“Ey Muaz! Bu adımlarımın Allah yolunda atılan adımlar olmasını
arzu ediyorum.”[19]
Kaynak:[19]İbrahim Refik, Güllerin Efendisi s.160.
DÜNYADAN KONUŞTUĞUMUZDA
Önde gelen vahiy yazıcılarından Sabit oğlu Zeyd
anlatmaktadır:
“Ben Hz. Muhammed (asv) ‘in komşusu idim. Ona vahiy indiği zaman
bana haber gönderirdi. Ben de, gider vahyi yazardım. Biz Onun yanında dünyadan
konuştuğumuzda o da dünyadan, ahiretten konuştuğumuzda o da ahiretten, yemekten
konuştuğumuzda o da yemekten konuşurdu. Demek istiyorum ki bize uymakta ve bizim
seviyemize inmekteydi.”[20]
Kaynak:[20]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/123.
BÜYÜK ALLAH’TIR
Yabancı bir heyet ziyaretine gelir. Söze iltifat ederek girmek
isterler ve:
“Sen bizim büyüğümüzsün.” derler. O cevap verir:
“Büyük Allah’tır.” Heyettekiler:
“Öyleyse, sen bizim en üstünümüz ve en güçlümüzsün.” derler. Bunu
da hoş görmez:
“Çok ileri gitmeyin. Şeytan inanmadığınız şeyleri size
söyletmekle, doğruluktan sizi ayırmasın.”[21]
Kaynak:[21]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/109.
GEL ŞİMDİ ÖDEŞELİM
Hz. Muhammed (asv) boy abdesti almaktadır. Arkadaşlarından biri
de örtü tutarak O’nu perdeler. Abdest bitince Hz. Muhammed (asv) :
“Gel, şimdi ödeşelim.”der. Arkadaşının aksi ısrarına rağmen bu
kez de O, ona örtü tutar. Arkadaşının:
“Ey Allah’ın Elçisi! Niçin zahmet ediyorsunuz.” sözüne;
“Zahmeti yok diyerek.” cevap verir.[22]
Kaynak:[22]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/339.
ARKADAŞ SAKİN OL
Yeni Müslüman olmuş ve kendisini ilk kez gören bir göçebe Arap
heyecanından, karşısında titremektedir. Hz. Muhammed (asv):
“Arkadaş, sakin ol. Ben kral değilim. Kureyş kabilesinden
kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” der.[24]
Kaynak:[24]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/153.
YERYÜZÜ DOLUŞUNCA
Bir arkadaşına, yanlarından geçen birini göstererek sorar:
“Bu kişi hakkında ne dersin?”
Arkadaşı:
“Toplumun önde gelenlerindendir. Kimi istese evlendirirler. Bir
işi için kimden yardım istese, yardım ederler.”
Hz. Muhammed (asv) susar. Az sonra geçen başka birini göstererek
yine aynı soruyu sorar. Arkadaşı bu kez de:
“Bu, çok fakirdir. Ne kız verirler, ne işine yardım ederler.”
der
Hz. Muhammed (asv) bu kez susmaz:
“Ama bu fakir yeryüzü doluşunca, ötekinden hayırlıdır.”[25]
[25]Abdurrahman Azzam, Peygamberimizin Örnek Ahlâkı, s.86.
KUYUYU GERİ ALMASI
Düşmanla yapılan savaş sırasında ele geçen bir kuyuyu, ganimet
payı olarak isteyen Sahr, Hz. Muhammed (asv) ‘den istediğini alır. Fakat kuyunun
sahibi olan düşman kabilesi daha sonra Müslüman olur. Şimdi bütün mallarını geri
almaktadırlar. Hz. Muhammed (asv) utangaç bir tavırla Sahr’a gelerek başını
önüne eğer ve kuyuyu geri vermesi gerektiğini söyler. Sahr hiç itiraz etmez.
“Pekiyi, ey Allah’ın Elçisi!”der.
Hz. Muhammed (asv) kendi eliyle verdiği bir şeyi geri istemek
mecburiyetinde kaldığı için kıpkırmızı olmuştur.[26]
Kaynak:[26]M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., II/575.
DUANDA BENİ DE UNUTMA!
Hz. Ömer (ra) kendisinden umre yapmak üzere Mekke’ye gitmek için
izin ister. O sevinerek izin verir ve öğütler:
“Kardeşim! Duanda beni de unutma.”
O gün Hz. Ömer (ra)’in anlatımıyla hayatının en sevinçli
günüdür.[27]
Kaynak:[27]M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., IV/93.
HZ. FATMA’NIN ÇEYİZİ
Kendine en çok benzeyen ve kendinden geriye kalan tek çocuğu Hz.
Fatma (r.anha)’yı evlendirirken, ona çeyiz olarak verebildikleri,yorgan yerine
kullanılan kadife bir örtü, yaygı, elek, havlu, bir bardak, bir el değirmeni,
bir tulum, iki su testisi, içi hurma lifi dolu bir deri minder, deriden yapılmış
bir kap ve bir kırbadan, ibarettir. Yorgan yerine verilen kadife örtü kısa
olduğu için başa çekilince ayak, ayağa çekilince de baş açıkta
kalmaktadır.[28]
Kaynak:[28]İbn Sa’d, Et-Tabakat el-Kûbrâ, VIII/23.
BİZ ONU KATIK YAPAR YERDİK
Hz. Muhammed (asv) ‘den sonraki yıllardır. Hz. Ayşe (r.anha),
çevresindekilere, bir akşam babası Hz. Ebubekir (ra) tarafından kendilerine
gönderilmiş bir koyun paçasını, eşi Allah’ın Elçisi (asm) ile beraber nasıl
parçaladıklarını anlatmaktadır. Dinleyenlerden biri şaşkınlıkla sorar:
“Bu işi karanlıkta mı yaptınız?”
Hz. Ayşe (r.anha) acı bir gülümsemeyle cevaplar:
“Lambaya koyacak yağımız olsaydı, biz onu katık yapar,
yerdik.”[29]
Kaynak:[29]Ebu Abdullah Muhammed (asv) bin İsmail Buhari.
Sahih.Nafakat. s.7.
BEN ÇOBANKEN
Bir kaç arkadaşı, ellerinde arak isimli bir ağacın dikenli
meyveleri de bulunduğu halde yanına girerler. Meyvelerin ham oluşu dikkatini
çeken Hz. Muhammed (asv) son derece doğal bir şekilde:
“Bu ağacın meyvesini esmerleşip de tamamen olgunlaştığında
toplayın. Ben çobanlık yaparken bunlardan toplar ve yerdim.”der.
Bu sırada Arap yarımadasına ve yüzbinlerce inananın gönüllerine
hâkim bir peygamberdir.[30]
Kaynak:[30]İbn Sad. a.g.e., I/107.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder