13 Ocak 2014 Pazartesi

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Yemek Konusunda Sünnetleri

Yemek Konusunda Sünnetleri

Peygamberimizin (asm) mutad bir şekilde şu gün şunu bu gün bunu yerdi gibi bir sıralama yoktur. Peygamberimiz (asm) rahat bir hayat yaşamadığı için haftalık ne yediği belli değildir. Bazı günler evinde hiç tencere kaynamadığı, açlıktan karnına taş bağladığı zamanlar olmuştur.

Beslenme Konusunda Ölçüler:

Peygamberimiz (asm) ümmetinin zayıf noktalarını çok iyi bildiğinden, zaman zaman çeşitli ikaz ve tembihlerde bulunmuşlardır. Bu hususta dikkat çeken ikazlardan biri de şöyledir:

"Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu (tehlikelisi) şunlardır: Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, (maddi ve manevî) tembellik ve yakîn (iman) zayıflığıdır." (Suyuti, Fethu'l-Kebir, 1/58)

Konumuz açısında hadiste dikkat çekilen şişmanlık değil, "göbek bağlamak" anlamındaki oburluktur. Dolayısıyla karın büyüklüğü ile kendini gaflete salıp çok yiyen, yeme ve içmeyi hayatın gayesi edinen, belki böylece şişman olan insanlar kastedilmektedir. Zira Peygamberimiz (asm) böyle yaşayan kimseler için dünya ve ahiret hayatları adına endişe duymuşlardır.

Şu halde bir insanın hayatında yeme ve içme gaye olmuşsa, onda ahiret hayatı adına bir hazırlık beklemek de zordur. Nitekim Peygamberimiz (asm)

"Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa ki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın." (Tirmizi, Zühd, 47) buyurmuşlardır.

Hz. Ömer (ra),

"Çok yeme içmeden sakının! Zira o, bünyenizi hastalandırır, korkaklığı artırır ve ibadetlerinizde tembelleştirir." (Aclunî, Keşfü'l-Hafa, 1/279)

şeklinde ikaz etmiştir.

Hz. Ali (r.a) da,

"Eğer karnın doymuyor ve obur isen, kendini müzmin hastalardan say." (Mâverdî, Edebü'd-dünya ve'd-din, s. 533) demiştir.

Hz. Peygamber (asm) bir olay nedeniyle şöyle buyurmuştur:

"Mü'min bir mideyle (bir kişilik) yer (içer), kâfir ise yedi kişilik yer (içer)." (Buhari, Et'ıme, 12)

Başka bir hadisinde ise Peygamberimiz (asm)

"İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter." (Buhari, Etıme, 11)

buyurarak, Müslümanların obur olmaması gerektiğine işaret etmişlerdir.

Görüldüğü gibi çok yemek ve içmek, kamil bir müminin sıfatı değildir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu husus

"İnkar edenler (kafirler) dünyada zevklenirler (dünya hayatının zevkini düşünürler) ve hayvanların yediği gibi yerler." (Muhammed, 47/12)

buyrularak, inanmayanların yaşayışlarına dikkat çekilmektedir.

O halde insan midesinin altında kalıp ezilmemeli, yemesini-içmesini disipline edebilen bir irade insanı olmalıdır. Zira Peygamberimiz

"Kişinin her iştahını çekeni yemesi israf olarak yeter." (İbn Mace, Et'ime, 51) buyurmuşlardır.

(bk. Dr. M. Selim Arık, Miminde Zaaf, Yani Ümit, Ocak-Şubat-Mart 2012)

Peygamberimizin Yeme İçme Adabı:

Allah, insanı adeta bütün varlıkların merkezine yerleştirmiş. Canlı ve cansız her şeyi onun etrafında pervane etmiş. İnsanlık aleminin merkezine de rızkı koymuş. Tüm insanları rızkın etrafında döndürüyor. İnsana verilen bunca yetki ve gösterilen bunca özenin de, rızka muhtaç yaratılıp bir ömür boyu onun peşinden koşturulmasının da temel amacı şükürdür.

Şükür, muhtaç olduğumuz maddî ve manevî her türlü rızkın kimin tarafından gönderildiğini bilmek, O'na yürekten minnettarlık duymak, bunu yeri geldiğinde ifade etmek, sağladığı her türlü imkan ve enerjiyi O'nu hoşnut edecek şekilde kullanmaktır.

Bu temel ölçüyle, yeme içme adabının ana hatları ortaya çıkar. O da, istifade edeceğimiz bir nimeti, elimize aldığımız bir rızkı Allah'ın adıyla yemeye başlamak; nimete saygılı olmak, taşıdığı sanat incelikleri üzerinde tefekkür, yedikten sonra da Allah'a hamd etmektir.

İkinci önemli adabı, yeyip içtiklerimizin helalden olmasıdır. Bu da hem dinen kullanımı yasak olmaması, hem de hakkımız olmasına bağlıdır. İslamî usullerle kesilmemiş hayvan eti, domuz ve diğer yenmeyen canlılardan beslenmek ve şarap içmek yasak olanlara örnektir. Allah'ın yer yüzünde bizim için serdiği nimet sofrası gerçekten çok geniştir. Helal olanlar, yasaklardan mukayeseye gelmeyecek kadar fazladır.

Yasak edilenler de, bildiğimiz ve bilemediğimiz zararlarından dolayıdır. Helal dairesi her türlü ihtiyaç ve arzumuza yetecek kadar geniştir. Harama girmeye hiç gerek yoktur. Aslında helal olmakla birlikte, başkalarının hakkı olan şeylerin, rızaları alınmadan yenilip içilmesi de haramdır.

Konunun diğer temel bir adabı da, yeyip içerken, aşırıya kaçmamaktır. Fazla kullanım gibi, gereğinden az kullanım da helal olmaz. Bu hem tıbben, hem de ahlakî açıdan uygun görülmemiştir. İbadet düşüncesiyle de olsa gereğinden az beslenmek doğru değildir.

Peygamberimiz (asm), ömür boyu her gün oruç tutmayı uygun görmemiştir. Ayrıca, midenin üçte birinin yemeğe, üçte birinin suya ayrılmasını, diğer üçte birinin ise boş bırakılmasını tavsiye etmiş, tıka basa yemeyi onaylamamıştır. İyice acıkmadan sofraya oturulmamasını, oturunca da tam olarak doymadan kalkmasını tavsiye etmiştir.

Peygamberimiz (asm), bu konuda da bizim için güzel bir örnektir. Hadis kitaplarından öğrendiğimize göre, onun sofrası çok çeşitli yemeklerden meydana gelen zengin bir sofra değildi. Sade bir hayat yaşadığı için sofrası da sadeydi. O (asm), yemek için yaşamaz, yaşamak için yerdi. Eve geldiğinde yemek yoksa bunu problem etmez, bazen bir iki hurma ile yetindiği olurdu.

Hz. Peygamber (asm), günde iki kere yemek yerdi. Az yemeyi tavsiye ederdi. Haram olan yiyecek ve içecekler hâriç, diğer yiyecekleri yerdi. Sadece et veya sadece sebze yemek gibi tek yönlü beslenmezdi. Bazı yemekleri daha çok sevse de, hiçbir yemek için "sevmiyorum" ifadesini kullanmazdı.

Yemek davetlerine katılırdı. Yemeğe başlamadan önce ve yemekten sonra ellerini yıkardı. Besmele ile başlar, uygun ve kısa bir dua ile bitirirdi. Sağ eliyle yerdi. Sol eliyle yiyenleri ikaz ederdi. Ortaya konulmuş yemeğin, kendi önüne gelen kısmından yerdi. Yemek yerken sağa, sola dayanmaz, yaslanarak yenilmemesini tavsiye ederdi. Yüzü koyun uzanarak yemek yemeyi yasaklardı.

Yemeğin israf edilmesini menederdi. Soğan, sarımsak gibi kokusu başkalarını rahatsız eden yiyecekleri yedikten sonra toplum içine girmeyi hoş karşılamazdı. Yemeğe ve suya üflemeyi yasaklardı. Yemeğin çok sıcak yenmemesi gerektiğini söylerdi. Yemek ve su kaplarının ağzını kapatmayı tavsiye ederdi.

Aile fertlerinin yemeği bir arada yemelerini tavsiye eder ve beraber yenen yemeğin bereketli olduğunu belirtirdi. Aşırıya kaçmadan konuşup sohbet ederdi.

Bu ve benzeri sünnetlerinden hareketle yeme içme adabı şöylece sayılmıştır:

1. Yemekten evvel ve sonra elini yıkamak,

2. Yemeği kendi önünden almak,

3. Sağ eliyle yemek,

4. Lokmayı ağza göre almak ve iyice çiğnedikten sonra yutmak,

5. Lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamak ağzında lokma ile konuşmamak,

6. Suyu içmeden evvel bardağa bakmak,

7. Suyu bir solukta içmemek,

8. Bardağın içine nefes vermemek,

9. Başkalarını tiksindirecek söz ve hareketten kaçınmak,

10. Başkasının lokmasına ve yediğine bakmamak,

11. Lokmayı ağzına korken kafasını tabağa doğru uzatmamak,

12. Yemekte israf etmemek, lokmasını ve aldığı yemeği bitirmek,

13. Ağzından bir şey çıkarmak gerektiğinde yüzünü sofradan çevirmek ve sol eli ile almak,

14. Dişleriyle koparmış olduğu lokmayı yemeğe batırmamak.

15. Helâlinden, temiz yemek ve Allah'a şükretmek.

16. Sofra sahibiyse, utanmamaları için herkes yeyip bitirmedikçe sofradan el çekmemek ve kalkmamak
(az yiyen biriyse ağır yemeli ve yer gibi davranmalı),

17. Yemeğe önce yaşça veya mevkîce büyük olanın başlamasını beklemek,

18. Mecbur kalmadıkça sokaklarda yemek yememek.

Yemekle ve Beslenmeyle İlgili Tavsiyeler:

1. Acıkmadan yeme, doymadan kalk.

2. Yediğin vakit az ye, yedikten sonra dört–beş saat kadar daha yeme.

3. Şifâ hazımdadır.

4. Mideye, bedene en büyük eziyet, yemek üstüne yemek yemektir.

5. En güzel diyet: Sünnete uygun bir beslenmedir.

6. Sünnete uygun beslenen kimse, şişmanlık hastalığına düçâr olmaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder